DOKTOR - ALTINCI BÖLÜM

 

ALTINCI BÖLÜM

Çünkü ben ne zaman zayıfsam, o zaman güçlüyüm.

2 Corinthians 12:10

            Uyuyamıyordu… Saatlerdir düşüncelerin pençesine sıkışıp kalmıştı. Bunca yıldır kendi kendine inandığı her şey bir masaldan mı ibaretti? Yıllarca aslında çok önemli biri olduğunu, birilerinin onu aileye gelmesini beklediğini, sevileceğini, korunacağını düşünmüştü ama şimdi sadece bir tutsak olma ihtimali diğer her şeyin önüne geçiyordu. Annesi ölmüştü, babası onu bırakmıştı, Salvatore Gambino onu uzaklaştırmıştı ve şimdi onun sıradan biriyle öylece evlenip sunulan hayata razı olmasını bekliyordu. Nefes nefese saatlerdir yattığı yatağın içinde doğruldu. Yastığındaki lavanta kokusu, yumuşak yatak, dışarıdaki sessizlik, yıldız ışıkları… Buraya geldiği ilk gün onu rahatlatan şeyler artık huzurla uyumasına yardımcı olmayı bırakmışlardı.

            Yataktan kalkıp çıplak ayaklarını yumuşak halıya bastı. Sabahlığını almadan üzerinde beyaz geceliğiyle kapıdan dışarı çıkıp parmak uçlarında koridor boyunca ilerledi. Sadece kısa bir an hava almak, gökyüzünü pencere dışında bir yerden görmek istiyordu. Kimseyi uyandırmamak için merdivenlerden sessizce indi. Ön kapıda korumalar olduğunu biliyordu penceresinden baktığında ön kapıda sürekli olarak değişen korumaları görebiliyordu bu yüzden mutfağa doğru ilerleyip arka kapıyı kullanmaya karar verdi. Mutfağa yöneleceği sırada salondan gelen cılız ışığı fark etti.

            Sessiz adımlarla salondan içeri girdiğinde kanepenin tam ortasında arkası kapıya dönük bir şekilde oturan Salvatore’u fark ederek duraksadı. Burada olmasını beklememişti, çok geç bir saatti ama o pijama yerine gömleği, kravatı ve yeleğiyle oturuyordu.

“Yine uygunsuz bir saatte, etrafı gezmeye mi karar verdin, Claudia?” Orada olduğunu anlaması için görmesine gerek yoktu bu artık Claudia’ya garip gelmiyordu. Salvatore Gambino’nun dağılmaz bir dikkati, keskin hisleri vardı.

Claudia birkaç adım daha atarak adamın oturduğu yere yaklaştı. Önündeki sehpanın üzerinde yarısı boş bir şişe viski hemen yanında buz dolu bir bardak ve çoğu dolmuş bir kül tablası duruyordu. 

“Anlaşılan bu gece uyuyamayan sadece ben değilim.”

Başını kaldırıp soğuk bakışlarla ona baktı. “Ben uyumam.”

Claudia, onun insanı ihtiyaçları olmadığına yemin edebilirdi. Özellikle uyumak kadar savunmasız bir durumu kendine yakıştırmıyor da olabilirdi.

“Buna şaşırmadım. Tabutunuz ve hendeğiniz nerede?”

“Şeytan olduğumu sanıyordum, vampir değil.”

Claudia gülümsemeye çalıştı bakışları sert olsa da en azından şakalarını anlıyordu. Elini beline koyarak, “O halde Bay Gambino,” dedi. “Sizin cehenneminiz nerede?”

            Adamın uzun süre sessiz kalması pek çok insanın arkasını dönüp gitmesi için bir neden olabilirdi ama Claudia inatçıydı, hep öyleydi. Ayrıca onun hakkında ne düşünürse düşünsün yanında olmak… Yanında kalmak istiyordu. Eli farkında olmadan boynundaki haça uzandı. Aynı anda Salvatore’un da bakışları oraya kaymıştı.

Bakışlarını oradan çekmeden, “Cehennem burası,” dedi. “Cehennem benim olduğum her yer.” Bunu söylerken suçluluk mu, öfke mi, gurur mu, hissettiğinden emin değildi.

“Bunu korkmam için mi söylüyorsunuz?”

“Akıllı insanlar öyle yapar.” Ona gözdağı vermeye çalıştığını anlayabiliyordu. Diğer herkes gibi ondan korkmasını ve çekinmesini sağlamaya çalışıyordu ama Claudia korkmuyordu.

Gözlerini ondan kaçırmadı. “Ayık olun, uyanık olun. Düşmanınız olan şeytan, kükreyen bir aslan gibi, yutacak birini arayarak dolaşıyor. (1 Petrus 5:8)” Kollarını göğsünde bağlayarak, “O şeytandan korkmuyorum,” diye fısıldadı.

            Dudağının bir kenarının çok hafifçe hareket ettiğine yemin edebilirdi ama kendini toparlaması çok hızlı oldu. Bardağını tekrar kehribar rengi viskiyle doldurdu büyük bir yudum alırken elinde bardağıyla arkasına yaslandı.

“Seni bu saatte uyutmayan şeytan ne, Claudia?”

✞✞✞

            Claudia lafı dolandırmayı sevmezdi. Her şeyi öylece söyleme ya da düşündüğü şeyi yapma huyları manastırda takdir gören yanlarından olmamıştı.

“Düşünüyordum da…” Birkaç küçük adım daha atarak adamın karşısındaki koltuğa oturdu. “Annem ölünce beni neden babama vermediniz?”

Bakışları üzerine dikilmişti ormanın ortasında vahşi bir kurdun bakışlarına maruz kalmış zavallı tavşan gibi hissediyordu ama bu yabani duygudan aynı zamanda keyif alıyordu.

“Seni bir torbacının büyütmesini mi tercih ederdin?”

Babası hakkında zaten bildiği bir şeyi duymak canını yakmadı. “Son görüşmelerimizde artık düzgün bir işi olduğunu söylemişti.”

Bu söylediğine gülerek karşılık verdi. “Daha geniş çapta bir torbacı oldu, evet. Artık güçlü bir ailenin kapısında havlıyor, daha fazla kazanıyor, belki ölüm riski de belli bir oranda azalmıştır ama bu onun zavallı bir torbacı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.”

“Babamdan pek hoşlanmadığınızı anlayabiliyorum.”

Başını salladı. “Ondan nefret ediyorum. Aile meselelerimi konuşmamayı tercih ederim. Buna kişisel bir husumette diyebiliriz.”

Sözlerindeki ve tavrındaki soğukluk ürpermesine neden olurken derin bir soluk aldı. “O halde neden düşmanınızın kızını yetiştirmeyi seçtiniz? Neden beni yüklü bir bağışla, gözde bir manastıra gönderdiniz?”

İçkisinden büyük bir yudum alırken, “Neyi merak ediyorsun, Claudia?” diye sordu.

“Bir misafir miyim? Yoksa bir tutsak mı?”

Sessizlik aralarında soğuk bir rüzgâr gibi eserken uzun saniyeler geçiyordu. Salvatore duruşunu, bakışını hiç bozmadı. Gözleri öylece Claudia’nın üzerinde geziniyordu. İçkisini bitirip bardağı masaya koyduğunda Claudia boş bulunup hafifçe yerinden sıçradı.

“Yeterince iyi ağırlanmıyor musun? Yemekleri mi sevmedin? Yatağın mı rahat değil? Edoardo bunu kolayca halledebilir.”

Bilerek yapıyordu. Onu anlamazdan geliyor ya da cevap vermekten kaçıyordu ama bu onun karakterine tersti. Onunla oyun mu oynuyordu? Claudia öfkesini gizleme ihtiyacı duymadan, “Bay Gambino?” diye soludu. “Gitmek istesem, gidebilir miyim?”

Koltuğun üzerinde öylece duran ceketine uzanıp cebinden sigara ve çakmak çıkardı. O sırada ceketinin kenarında duran tabanca açığa çıkmıştı. Bunu bilerek mi yapmıştı yoksa farkında değil miydi bir kanıya varmak güçtü. Salvatore Gambino tahmin edilemez bir adamdı. Sanki bir şekilde Claudia’yı korkutmaya çalışıyor, ona gözdağı veriyordu. Muhtemelen onun yerinde başkası olsaydı mantıklı davranıp Salvatore’dan korkardı ama Claudia hala korkmuyordu.

Sigarasını gümüş çakmakla yaktıktan sonra içine derin bir nefes çekti. “Nereye gideceksin?”

Claudia uzun süre sessiz kaldıktan sonra, “Babama,” diye karşılık verdi.

Başını onaylayarak salladı ve sigarasından bir nefes daha alıp konuştu. “Nerede yaşadığını biliyor musun? Posta adresi? Telefon numarası? Elinde onu bulacağın bir şey var mı? Değersiz isminden başka?”

Hiçbir şeyi yoktu. Elinde hiçbir şey yoktu. Babasının manastıra yolladığı mektuplar hep başka başka şehirlerin posta merkezlerinden gönderilmişti. Ev adresi yoktu, iş adresi yoktu, bir telefon numarası yoktu. Yalnızlığı bir tokat gibi yüzüne çarptı. Kimsesi yoktu, sahipsizdi… Buradan çıkıp gitse ne bir ailesi ne de otelde kalacak parası vardı. Dış dünya hakkında hiçbir şey bilmediği gerçeğini de unutmaması gerekirdi.

Aklına gelen şeyle gülümsedi. Yerinden kalkıp sesindeki umudu gizlemeden, “Onun hala uyuşturucu sattığını söylediniz,” dedi. “Muhtemelen bunu artık o pis sokaklarda yapmıyordur. Şehirde birkaç gece kulübünde onun ismini fısıldamam yeterli olur.”

✞✞✞

            Gözleri kararırken sigarasını kül tablasına söndürüp ayağa kalktı. Claudia ile burun buruna gelene kadar ona yaklaşırken Claudia ondan yükselen tütün, viski ve sabun kokusunu alıyordu. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki dışarıdan duyulduğundan neredeyse emindi.

“Claudia Angeli. O ismi fısıldayamayacaksın çünkü hiçbir yere gitmeyeceksin. Benim cehennemimden kimse çıkamaz.” Fısıldayarak söylediği her şey kulağa korkutucu gelmeliydi ama Claudia bir kez daha korkmadı.

Gözleri… Gözleri bir insanı delecek kadar keskin bir bakışla gözlerine kilitlenmişti. Adamın bedeninden yayılan sıcaklığı ince geceliğinin altından hissediyordu. Bedeni ona doğru çekilen mıknatısın zıt kutbuydu. Kalbi göğsünün içinde çılgınca çarpıyordu. Bakışları adamın belirgin dudak hattında gezinirken dudakları kuruyordu. Soğuğa maruz kalmış gibi ürperen bedeni aynı anda güneşin altında kalmış gibi terliyordu. Claudia bir şey yaptı. Asla yapmaması gereken bir şey…

Parmak uçlarında yükselirken adamın gömleğinin yaka kısmını tek eliyle kavradı. Dudakları ürkek ama arzulu bir dokunuşla Salvatore’un dudaklarına dokunduğunda artık ikisi de geri alamayacakları, tehlikeli ve lanetli bir anı paylaşmış oldu. Claudia onu öptü. Bedenini adamın bedenine bastırdı ve şaşkınlıktan ya da başka bir nedenden aralanan dudaklarından içeri sızdı. Onun dudaklarından viski içti, sarhoş oldu, nefesiyle soluklandı ve tekrar nefesiyle soluğu kesildi. Claudia Angeli onun dudaklarından ilk defa aşkı, şehveti, günahı tattı. Doyulmaz lezzeti karşısında inleyene kadar hayatında gördüğü en güzel rüyanın içindeydi.

Salvatore Gambino ilk defa hislerini belli edecek kadar şaşkındı. Afallamıştı, beklemediği bu hareket karşısında ne yapacağını bilemediği yüzündeki her ayrıntıdan okunuyordu. Öpüşmelerini sonlandırmak için elini kaldırıp dudaklarını ondan ayırdı. Claudia adamın yüzünün hemen önünde durmuş onu durdurmak ister gibi hamle yapan elini dudaklarıyla karşıladı. Nazikçe öptüğü parmaklarından sigarasının kokusunu aldı. Eli yavaşça boğazına inip boynunu süsleyen incileri kavradı. Onu itmek mi yoksa çekmek mi istediğine karar veremiyormuş gibi görünüyordu.

Claudia kısık bir sesle, “Hiçbir yere gidemem,” diye fısıldadı. “Şeytanı istiyorsan, cehennemden şikâyet etmemelisin.”

Kolyesini tutarak onu önce kendine doğru çekti sonra bundan vazgeçerek kendinden uzaklaştırdı. “Tehlikeli bir oyun oynuyorsun, küçük kız.”

Adamın elini utarak kalbinin çılgınca attığı noktaya koydu, göğüsleri adamın bu varlığı karşısında hızla tepki verse de ona göstermek istediği şey bu değildi. Kalbi onun avucuna karşı hızla atarken, “Burada oyun oynamayan tek kişi benim,” dedi.

Salvatore sanki eli ateşin içine girmiş gibi irkildi, kendini hızla geri çekip ondan uzaklaştı. Yüzündeki öfke ve iğrenme ifadesiyle attığı bakışlar sıradan bir genç kızı gözyaşlarına boğmaya yeterdi Claudia ağlamadı. Orada çelikten yapılmış gibi durdu.

“Odana dön.” Claudia hareket etmeyince, “Odana dön, dedim!” diye bağırdı.

Yerinden sıçrayan Claudia daha ileri gitmemesi gerektiğini anlayabiliyordu. Zaten bir gece için çok fazla şey yaşanmıştı şimdi geri çekilip Salvatore’un bu anla yüzleşmesine izin vermeliydi. Hızla arkasını döndü ve geldiği gibi salondan geri çıktı. Odasına girip kapıyı kapattığında bir şeyin farkına vardı. Çok kısa bir an Salvatore Gambino onun öpücüğüne karşılık vermişti. Öfkesi de tam olarak bundandı.

✞✞✞

            Claudia iki gün boyunca gece ne kadar geç yatarsa yatsın, sabah ne kadar erken uyanırsa uyansın Salvatore Gambino ile karşılaşamamıştı. Bunun iyi mi kötü mü olduğuna karar veremese de sonunda beklenen gün gelmişti. Nişan sabahı erkenden uyandırıldı ve kahvaltı odasına bir tepside geldi. Malikâne nişan davetleri için hazırlanıyordu bu yüzden aşağıya inip ayakaltında dolaşmaması Edoardo tarafından tembihlenmişti. Beyaz, pembe tonlardaki gül aranjmanları korumalar tarafından içeriye taşınırken Claudia camdan aşağıdaki karmaşayı izliyordu. Tam günün inanılmaz bir sıkıcılıkta geçtiğini düşünürken kırmızı araba görüş alanına girdi. Valeria gelmişti.

Valeria içeri girip ona onaylamaz bakışlarla bakarken, “Tanrım!” diye sitem etti. “Daha geceliğini çıkarmadın mı?” Bileğindeki saate bakarak, “Misafirler neredeyse gelmeye başlar,” dedi.

“Törenin aile arasında olacağını sanıyordum?” derken Claudia’nın sesi nişan için hiç heyecanlı olmadığını ele veriyordu.

Valeria ona gözlerini devirdi. “Aile derken kast edilen çekirdek aile değil, canım. Biliyorsun değil mi?”

Omzunu basitçe silktikten sonra giyinme odasına girerek özel elbise kılıfının içerisindeki nişan elbisesiyle geri döndü. Elbiseyi kılıftan çıkarıp zarifçe yatağın üzerine serdi ve ellerini beline koyarak küçük bedenini mümkün olduğundan daha heybetli göstermeyi başardı.

“Şimdi hazırlanma zamanı.”

            Valeria onu kısa zamanda hazırlamıştı. Elleri her anlamda sihirliydi. Muhteşem bir gözü vardı ve çok yetenekli olduğu aşikârdı. Elbisesi omuzlarını ve kollarını açıkta bırakıp bedeninden aşağıya dökülürken, giydiği topuklu ayakkabılar sayesinde daha uzun, daha kadınsı görünüyordu. Dalgalı saçları zarifçe şekillendirilmiş ve tek omzunun üzerinde toplanmıştı. Makyajı gözlerinin rengini tamamen vurgularken yanaklarındaki ve dudaklarındaki hafif pembelik masumiyetini vurguluyordu. Valeria bir sigara yakıp eserini izleyen ressam gibi karşısında dikilmiş her bir ayrıntısına kısık gözlerle bakıyordu.

“Muhteşem görünüyorsun, canım. Çok güzelsin.”

“Teşekkür ederim Valeria sayende,” derken aynadaki yansımasından gözlerini alamıyordu.

“Ben sadece olanı biraz parlattım hepsi bu.” Sigarasından derin bir nefes aldı. “Annene benziyorsun,” derken sesinde uğursuz bir ton vardı. Düşününce Salvatore’un ve Valeria’nın annesini sevmemesini anlayabiliyordu. Annesi, babalarının metresiydi ve babalarının annelerini bırakmasının da tek suçu Claudia’nın annesine aitti.

Claudia sanki bu bir suçmuş gibi, “Üzgünüm,” dedi.

Valeria’nın donuk yüzü kendine geldi ve dudakları bir tebessümle gevşedi. “Neden?”

“Anneme benziyor olmam size geçmişi hatırlatıyor olmalı.”

“Uzun zaman oldu, canım. Ayrıca bu sadece yüzeysel bir benzerlik,” derken ona kibarca göz kırptı. “Carlo neredeyse burada olur. Heyecanlı olmalısın.”

Claudia, “Onu pek tanımıyorum,” diye mırıldandı.

“Cosa Nostra’da evlilikler böyle olur. Merak etme zamanla onu seveceğinden eminim. Çoğu kişiden daha şanslısın. Carlo genç, yakışıklı, kibar, kültürlü bir adam. Hukuk fakültesini geçen yıl bitirdi yakında ailenin avukatı olacak. Salvatore’dan sonra ailenin başına geçmesi muhtemel güçlü bir aday.”

“Bay Gambino’dan sonra ailenin başına o geçebilir mi?”

“Neden olmasın?”

Claudia dudağını hafifçe dişlerken, “Ben… Çocuklarının başa geçtiğini düşünmüştüm. Babanızda olduğu gibi.”

“Duruma göre değişir,” derken Valeria elini çenesinde gezdirdi. “Salvatore’un bir çocuğu yok. Bundan sonra olacağını da sanmıyorum. Erkek kardeşimiz bu işlerden anlamıyor, ailenin başına geçmek istemeyeceğinden eminim bu durumda en güçlü aday Carlo.”

Carlo gibi genç ve çekingen bir adamın gün gelip Salvatore gibi güçlü ve otoriter bir adama dönüşeceğine inanamıyordu. Sanki Salvatore Gambino bu dünyaya yönetmek için gelmişti ama bu düşüncelerini Valeria’ya söylemedi.

“Senin çocukların ve eşin bugün nişan için burada olacaklar mı?”

Valeria’nın yüzündeki neşe hızla soldu. “Çocukları buraya getirmiyorum. Evde güvende olmalarını tercih ederim ve eşim dört yıl önce öldü.”

“Buna çok üzüldüm.”

Valeria hafifçe başını sallayarak saçını bir kez daha düzeltti. Tam o anda dışarıdan gelen araba seslerini duyarak “İşte,”  dedi. “Geldiler.”

Claudia pencere kenarına ilerleyerek aşağıya baktı. Gelen dört arabadan birinden Carlo indi. Siyah bir takım giyiyordu, ceketinin cebinde beyaz bir çiçek vardı, saçları taranmış, yüzü traşlıydı. Elinde büyük bir buket beyaz gül taşıyordu. Claudia’nın yerinde başka bir genç kız olsa mutluluk ve aşktan sarhoş olurdu ama Claudia tamamen hissizdi. Heyecanlı değildi, mutlu değildi, âşık değildi. İstediği adam onunla evlenmek isteyen adamdan çok farklıydı. Parmakları o gece Salvatore’un dudaklarına değen dudaklarında gezindi. Onu istiyordu ve istediğini alana kadar pes etmemeye kararlıydı. Salvatore Gambino’nun bu evliliğe izin vermeyeceğini biliyordu. İzin veremezdi. Sonunda aşkına karşılık verecekti. Vermek zorundaydı.

Valeria hafifçe öksürüp onu daldığı yerden çıkardı. “Hazırsan, onları karşılamaya gidelim.”

Claudia başını salladı. “Hazırım.”

Evet, hazırdı ama hazır olduğu şey nişanı değildi. Savaşmaya hazırdı. Salvatore Gambino bu evliliği ayarladığı için pişman olacaktı. Yüzüne utangaç ama kadınsı bir gülümseme oturttu odadan çıkıp salona girdiğinde herkesin bakışları onun üzerindeydi. Fakat tüm o bakışların arasında onu delip geçen tek biri vardı. Derin mavi gözler ona yoğun bir küçümsemeyle bakıyor gibi görünse de Claudia o gecenin bir şeyleri değiştirdiğini hissediyordu.









Yorumlar

  1. Ayyy keşke nişanıda görseydik

    YanıtlaSil
  2. çok erken bitti devamını fena merak ettim😔😔

    YanıtlaSil
  3. neden bu kadar kisa bu bolum..

    YanıtlaSil
  4. Ama en heyacanlı yerinde bittti yahuuuuu 🥲🥲

    YanıtlaSil
  5. Yazdığın kadın karakterleri çok seviyorum hep güçlü kadınlar ne durumda olurlarsa olsun. Claduia da bu listeye eklendi Doktor sıkı dursun Claduia onu karanlığından çıkaracak😆 Yine güzel ve bana kısa gelen bir bölümdü emeğine sağlık 🌹

    YanıtlaSil
  6. Çok güzeldi emeğine yüreğine sağlık

    YanıtlaSil
  7. Ayyyyy vallahi yetmiyor billahi yetmiyor yazarcim ne yapalım nerelere gidelim bu kadar güzel yazılmaz ki 😍😍😍

    YanıtlaSil
  8. Bence asıl şeytan Claudia. Bölüm çok harika çok sürükleyiciydi. Okumaya doyamadım. Emeğinize yüreğinize kaleminize sağlık 🙏👏🔥

    YanıtlaSil
  9. Elinize emeğinize sağlık ❤️🌸

    YanıtlaSil
  10. Harikaydı. Ya şimdi ne olacak

    YanıtlaSil
  11. Ellerinize emeğinize sağlık

    YanıtlaSil
  12. Bölüm yine harika ötesiydi yazarcım ellerine emeğine sağlık doyamadım okumaya ve sanki her bölüm daha da kısa sürüyor öyle sürükleyici öyle mükemmel ki 🤗💕

    YanıtlaSil
  13. Kaleminin hakkını Cidden veriyorsun

    YanıtlaSil
  14. Kitap halini biran once bekljyoruz

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR - ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DOKTOR - ON BİRİNCİ BÖLÜM

DOKTOR - ON ALTINCI BÖLÜM