DOKTOR - YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YİRMİ SEKİZİNCİ
BÖLÜM
Vicdanları
suçlulukla yanarken, gözleri karanlıktan başka bir şey görmez.
Titus 1:15
Claudia, hava kararmadan önce malikânenin ormanlık
arazisine yürümeye çıktı. Yağmurun kokusu havada asılıydı; toprak, yaklaşan
fırtınayı önceden biliyormuş gibi ağırlaşmıştı. Ağaçların arasından rüzgâr
geçiyor, dallar birbirine çarpıyor, uzaklardan şimşeklerin ilk ışığı gökyüzünü
yırtıyordu. Birkaç gündür kendi ile tamamen baş başa kalmıştı. Salvatore,
Nicolo’yu da ‘işlerine’ dâhil etmeye
karar vermişti ve bu malikânede onunla konuşan tek kişiyi kaybetmesine neden
olmuştu. Valeria’yı birkaç gündür göremiyordu küçük kızı hastalanmıştı bu
yüzden çocuklarıyla birlikteydi. Salvatore malikâneden ayrılmamasını ‘rica ettiği için’ onları görmeye de
gidemiyordu. Yarın akşam katılacakları sergiden önce dönmüş olmasını umuyordu.
Geri dönmeye karar verdiğinde yağmur başlamıştı. İnce
damlalar saçlarına düşüyor, teninde geziniyordu. Ayağının altındaki yapraklar
ıslanıyor, yürüdükçe çıtırtı yerine sessiz bir ezgi bırakıyordu. Sonbaharın ilk
günleri için hava oldukça serindi ve Claudia ince elbisesi içinde ürperdi.
Uzaktan onu takip eden biri olduğunu biliyordu. Salvatore korumalara
yürüyüşleri sırasında eşlik etmelerini emretmişti ama adamlar işlerinde o kadar
iyiydi ki Claudia onları görmüyordu.
Ağır botların sesini duydu ve arkasından temkinli bir
ses duydu. “Signorina artık
dönmelisiniz, fırtına çıkacak.”
Claudia arkasını dönerek uzaktaki adamı gördü. “Beni
yağmurdan koruma emri mi aldınız?”
“Olası acil durumlar için buradayız. Şiddetli fırtına
beraberinde balçık, şimşek ve soğuk algınlığı getirebilir.”
“Bay Gambino her şeyi düşünüyor öyle değil mi?”
İçinden sevdiğini söylediği kadın hariç
diye geçirdi.
Malikaneye giden yolu hızla yürürken duraksadı bir
farkındalık hissi bütün bedenini sarmıştı. Başını kaldırdığı anda kendisine
doğru hızla yürüyen Salvatore’u gördü. Hafif yağmur yüzüne vuruyor, saçların
ıslatıyordu. Aralarında birkaç adımlık mesafe olmasına rağmen Claudia
sıcaklığını hissediyordu.
Salvatore başını hafifçe yana eğdi, bir şey söylemeden
elini kaldırdı. Bu, korumalar için sessiz bir işaretti. Onu izleyen iki adam
sessiz adımlarla uzaklaşırken yağmurun sesi geri geldi.
Claudia’nın soluğu kesildi. “Tanrım! Bu ürkütücüydü.”
Salvatore alçak sesle konuştu. “Korunuyorsun,
ürkütülmüyorsun.” Ona doğru bir adım attı.
“Onlara emir verme şeklinden bahsediyordum, yoksa her
seferinde peşimde olduklarının farkındayım.”
Ormanda tamamen yalnız kalmışlardı ona doğru
yaklaşırken Claudia geriledi ve sırtı ağaca yaslandı. Aralarındaki ateş tenini
ısıtıyordu.
“Sonunda benden korkmaya mı başladın, yavrum.”
Tehlikeli ses tonuyla söylediği şey ürpermesine neden
oldu. “Korkmadığımı biliyorsun.”
Parmak uçları çenesine dokundu, başını hafifçe yukarı kaldırdı.
Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. “Seni korkutmamı ister misin?”
Claudia cevap veremeden dudakları birleşti. Yağmur,
rüzgar ve nefesleri birbirine karıştı. Öpücük hiddetliydi. Salvatore kontrolünü
kaybetmiş gibiydi. Claudia ellerini göğsüne dayadı. Salvatore dudaklarını geri
çektiğinde gözlerini koyu bir gölge kaplamıştı. Elleri bedeninde dolaşırken aç
ve vahşiydi. Eli eteği boyunca ilerledi ve sıyırıp çıplak bacaklarına dokundu.
İç çamaşırının üzerindeki eli titremesine neden oldu.
Claudia “Beni nasıl korkutacaksın?” diye sorarken
kelimeler ağzından kesik kesik çıkmıştı
O anda rüzgâr uğuldadı, bir şimşek gökyüzünü yardı.
Salvatore başını kaldırıp alnını alnına yasladı. Hızlıca ceketini çıkarıp
omuzlarına sardığında Claudia ondan yükselen kokusunu aldı. Yağmur artık gökten
değil, gökyüzünün yırtılmış kalbinden dökülüyor gibiydi. Claudia ve Salvatore
koşarken etraflarındaki orman, ıslak toprağın ve çürümüş yaprakların kokusuyla
ağırlaşmıştı. Salvatore, elini onun beline koyup yönlendirdi; bir süre sonra
önlerinde beliren taş bir yapı, gri gökyüzünün altında karanlık bir siluet gibi
yükseldi.
✞✞✞
Küçük şapelin önünde durduklarında şaşırdı. Burayı bir
süre önce keşfetmiş ama içeriye girmeyi başaramamıştı şimdi bu kadar yakınında
olduklarını fark etmemişti. Duvarlarında sarmaşıklar, çatısından içeri sızan
yağmur damlaları, zamanın bile terk ettiği bir sessizlik…
Salvatore kapının önündeki basamaklardan birini
yerinden oynattı ve çıkardığı taşın altından anahtarı alıp asma kilide soktu. Kapısı
gıcırdayarak açıldığında içeriden gelen rutubet ve tütsü kalıntılarının ağır
kokusu yüzüne çarptı.
Salvatore onu içeriye doğru itti. Gevşek zemin
tahtaları ayağının altında çatırdadı. Tahtalarla kapatılmış pencerelerden ışık
almıyordu ama tavandaki renkli cam içeriyi görmesine yetiyor, yağmurun
şiddetini daha net duymasını sağlıyordu. Birkaç kırık sıra, kırılmış mum
kalıntıları, solmuş ikonalar, çatlamış, devrilmiş haçlarla Tanrı’nın evinden
çok şeytanın sığınağına benziyordu.
Salvatore kapıyı kapatıp sırtını yasladı ve onu
seyretmeye başladı. Bir Tanrı ya da Şeytan gibi…
Claudia, başını kaldırıp yarısı yıkılmış sunağa baktı.
“Burayı neden kimse onarmadı?” diye fısıldadı.
Salvatore’un sesi içeride yankılanıp derinden duyuldu.
“Bazı yerler kutsal kaldığı için değil, günahlarını
sakladığı için unutulur.”
Yaklaşırken ayağının altındaki tahtalar çatırdadı. Ona
yaklaşırken gözlerini yüzüne kilitlemişti. Claudia’nın kalbi göğsünden çıkacak
gibiydi içinde hala öfke kırgınlık ama hepsinden daha büyük olan bastıramadığı
o çekim vardı.
“Buranın beni korkutacağını mı düşündün? Yoksa gizemli
sözlerinden mi korkmalıyım?”
Salvatore’un eli ıslak saçlarına uzandı bir tutamı
parmaklarının arasına aldı.
“Peki ya seni buraya kendimle kapatsam? New Jersey’in
en tehlikeli adamıyla…”
Claudia bu söylediğine güldü. “Günlerce beni ardında
bırakıp gittikten sonra bu kulağa ödül gibi geliyor.”
Salvatore’un ifadesi ilk önce şaşkındı sonra yavaşça
gülümsedi. Elleri ceketin kenarlarını kavradı ve ayaklarının dibine düşmesini
sağladı. Üzerine yapışan elbisenin ıslaklığıyla ürperdi.
“Claudia, diye soludu. “Bunu nasıl yapıyorsun?”
Ellerini kaybetmiş gibi iki yana indirdi.
“Neyi?”
“Benim kim olduğumu bile bile beni nasıl seviyorsun?”
Bu sefer yaklaşan Claudia oldu. Elleri omuzlarına
dokundu ve parmak uçlarında yükselip dudaklarına yaklaştı. Fısıltıyla
konuşurken sesi titriyordu. “Bana yaptığın her korkunç şeyi anlat ve seni yine
de sevmeme izin ver.”
Salvatore onu öperken, “Bunda ciddi değilsin,” diye
soludu. Elini Claudia’nın boynunda sallanan incili haça götürdü. “Burada benim
duvarlarım arasında bir meleksin.”
Claudia onun ağzına doğru konuştu. “Gördüklerimden,
duyduklarımdan ve tahmin ettiklerimden sonra bile hala buradayım. Hala seni
bekliyorum.” Onu yumuşakça öptükten sonra konuşmak için geri çekildi. “Şeytana
âşık olduğum için cehennemde kalmayı kabul ediyorum. Bir melek olduğumu mu
düşünüyorsun?”
Salvatore onu sertçe kendine çekti ve bedenini
bedenine yasladı. “Burası ne biliyor musun?”
“Harap bir şapel?”
Salvatore ürkütücü bir sakinlikle başını iki yana
salladı. “Burası ailemin günahlarının mezarı.” Ellerini omuzlarından aşağıya
kaydırdı. “Babam burada sayısız insana işkence etti, onları burada tuttu ve
öldürüp ormanın içinde cesetlerini yaktı. Kan kokusunu alıyor musun, küçük
kız?”
Claudia farkında olmadan etrafı kokladı aldığı tek
koku küf, rutubet ve tütsü kokusuydu. “Se-n?” diye sorarken sesi titredi.
Salvatore kulağına doğru eğilerek soğuk bir tonda
fısıldadı. “Ben eve iş getirmem.”
Onu öperken Claudia’nın nefesi kesildi. Claudia’yı
kolları arasına alıp hiç ağırlığı yokmuş gibi taşıdı ve sırtı şapelin kaidesine
yaslandığında durdu. Salvatore boynunu vahşi bir kurt gibi emip tüketirken
Claudia omuzlarına tutunmuş bacaklarını kalçasına sarmıştı. Her anlamda
ayakları yerde değildi.
Salvatore öpüşlerinin arasında, “Beni delirtiyorsun,”
diye itiraf etti. “Bazı zamanlar bu eve dönmemin tek sebebi sensin.”
“O zaman daha sık burada kal. Beni bu kadar uzun süre
sensiz bırakma.”
Bir küfür savurdu. Elleri onu yönlendirmek için
kalçalarını tuttu ve doğru noktaya sürtünmesini sağladı. Erkekliğinin
sertliğini en keyifli günah gibi hissediyordu. ‘Tanrım’ diye duaya başladı. ‘Şeytana
uyup evinde ahlaksız şeyler yapan aciz kulunu bağışla’
“Dua mı ediyorsun, yavrum?”
Onu biraz daha duvara bastırdı Claudia muhteşem bir
şekilde ezilmiş hissederken yüksek sesle inledi. “Tanrım!”
Salvatore, “O benim,” diye fısıldadı. “Bana günahını
itiraf et, kızım.”
O anda gök ikiye ayrılır gibi gürledi. Claudia irkildi
ama Salvatore geri çekilmesine izin vermedi. Dudakları dudaklarında, boynunda
gezinirken elbisesinin açık yakasından içeri süzülüyordu. Ellerinden birini
kullanarak göğsünün tekini elbisesinden çıkardı.
Lezzetli bir yemek yermiş gibi emerken, “Konuş
Claudia,” dedi.
Claudia ellerini yüzüne götürerek gözlerinin içine
baktı. “Sen… Benim en büyük günahım seni istemek, Salva.”
✞✞✞
Salvatore kontrolünü yitirmiş gibi onu üzerinde Meryem
Ana ikonalarının olduğu masaya oturttu. Bacaklarını iki yana açarak aralarında
diz çöktü. Sanki ona tapınacağı bir şeymiş gibi bakıyordu. Ellerini eteğinin
altına sokarak iç çamaşırını kavradı ve bacaklarından aşağıya indirdi. Beyaz
dantel parçasını burnuna götürüp kokladı. Claudia bu görüntü karşısında
yutkunmak zorunda kaldı.
“Küçük meleğim,” diye inledi. Çamaşırı cebine
sokuştururken bacaklarını birbirinden ayırıp kafasını kadınlığına yaklaşırdı.
“Eğer günah işlemek istiyorsan, söyle bana.”
Claudia yalvarır gibi, “Lütfen,” dedi. “Durma.”
Hiç uyarıda bulunmadan yüzünü bacaklarının arasına
gömdü.
“Asla,” diye haykırdı. “Artık sen durmamı istesen bile
bunu yapamam.”
Bunu şu an için söylemediğini biliyordu ve bu
Claudia’yı korkutmadı. Bacaklarını daha geniş açtı. Salvatore’un aç ağzının onu
almasına izin verirken elleri kaidenin tozlu örtüsünü kavradı. Yeni filizlenen
sakalı tenini tırmalarken, dili acımasız bir bağlılıkla hareket ediyor, Claudia’nın
onun için döktüğü her damlayı yalayıp emiyordu. İnlemeleri yüksek, boğuk ve
şiddetliydi ama Salvatore durmuyordu, çıkardığı her ses açlığını daha da
artırıyordu.
“Günah tadındasın, Claudia,” derken sesi şehvetle
kalınlaşmıştı. “Seni kendim için kirletmek, benim günahım. Benimle kalmalısın,
sonsuza kadar benimle kalmalısın.”
Claudia kadınlığındaki kasılmaları hissediyordu.
Salvatore’un boğuk sesi onu daha da ateşliyor itiraf ve vaatleri göğsünün
içinde kalbinin çırpınmasına neden oluyordu.
“Kalacağımı biliyorsun. Biliyorsun, Salva. Ne yaparsan
yap, ne olursan ol bu değişmeyecek.”
Bacaklarının arasından ona bakarken gözleri simsiyah
görünüyordu. “Benim küçük kızım… Bir şeytanı ruhunla besliyorsun.” Onu sertçe
yaladı, dişleri hassas etini sıyırdı ve ağzından ıslak bir ses çıktı.
Parmaklarını içine sokarken diğer eli uyluğunu sertçe
kavramıştı. Onu önce yumuşak ve derin sonra sert ve hızlı bir şekilde
parmaklarken Claudia günahkâr olmanın o kadar da kötü olmadığını düşündü.
İkonalardan ikisi yere düşüp kırılırken sadece inleyerek başını geriye attı.
Parmakları boynundaki haçı kavradı ve ona tutundu.
“Hadi benim için gel.” Parmaklarını içine sokup
çıkarırken avuç içi klitorisine gereken baskıyı sağlıyordu. “Sonrada Tanrı’ya
bir azizeyi nasıl becerdiğimi göstereyim.”
Claudia bu günaha teslim olurken kendini kirlenmiş
değil bir şekilde arınmış hissediyordu. Şeytanın bir insana tapınması böyle mi
hissettiriyordu? Başı geriye düşerken dudaklarından güçlü bir haykırış
kurtuldu.
Salvatore önünde yükseldi. Bedeni her zaman olduğundan
daha iri görünüyordu. Pantolon kemerini çözdü ve erkekliğini özgür bıraktı.
Kıyafetleri hala üzerindeyken aynı zamanda uygunsuz bir şekilde çıplaktı.
“Beğendin mi, yavrum?” diye sorarken yaklaştı.
Dudaklarından çıkan inilti açıkça onaylayıcı bir
cevaptı. Bir eli erkekliğinde gezinirken diğerini bacaklarını ayırmak için
kullandı. Aralarına yerleştiğinde eli omuzlarında gezindi.
“İnlemelerini seviyorum,” derken sesi kısıktı. “Bana
aç olan taze vücudunu seviyorum.”
Claudia bedeninde yükselen karıncalanma hissiyle daha
yüksek sesle inlerken, “Salva,” diye soludu.
Elleri elbisesini çıkarmak için kenardaki fermuara
uzandı. Islak kumaşı üzerinden sıyırdı ve başından çekip çıkardı. Dantel
sutyeni ıslanmış neredeyse şeffaflaşmıştı. Memelerinin dikilen başları açıkça
arzusunu gösteriyordu. Salvatore göğüslerini tutarak kumaştan dışarı taşırdı.
Dişleri, dudakları ve dili pembe beyaz teninde koyu kırmızı izler bırakırken
Claudia kalçasını ona doğru salladı.
Erkekliğini kavrayarak kadınlığının ıslaklığı boyunca
sürttü. Claudia onu çıplak hissettiğinde dudaklarını ısırdı. Ani çakan bir
şimşek bir anlığına ilahi bir ışık saçarken Salvatore kendini içeri itti. Onu
sert ve derinden alırken kolları etrafına sarıldı, dudakları onu beslemek için
oradaydı, elleri dokunmak için oradaydı, kokusu içine dolup bedeni çıplak
tenini ısıtırken Claudia her şeye rağmen diye düşündü. Her şeye rağmen onun
tarafından sevilmek, tapılmak, onun olmak kutsal bir vazife gibiydi.
Claudia belli belirsiz bir fısıltıyla inledi. “Beni
öldürüyorsun.”
Salvatore’un dişleri boynuna battı. Konuşurken sesi
boğuk geliyordu. “Seninle ölürüm, seninle dirilirim.” Başını kaldırıp yüzüne
bakarken çenesini kavrayıp dudaklarına yaklaştırdı. “Sen benim zaferimsin, sen
benim başarısızlığımsın. Sen iyiliğin ta kendisisin, kötülüğümün kendisisin.
Yine buradayım, hep burada olacağım. Hep burada olacaksın, benimle.”
Claudia bu korkunç sözler karşısında ürperdi ama
korkudan değildi. Ona ait olmanın dayanılmaz doğasını hissediyordu.
Claudia kesik nefeslerinin arasından, “Bu bir ceza
değil,” diye mırıldandı.
Salvatore şeytani bir ifadeyle gülümserken eli
saçlarını şefkatle okşadı. Ona yanıldığını söylemek ister gibi bakıyordu.
Kalçasını kavradı ve onu kendine daha sert çekmeye başladı. Bedenleri her
seferinde en sona kadar kavuşuyor sonra ayrılıp kışkırtıcı bir hızla geri
geliyordu. Claudia bedenlerinin sıvıları yüzünden çıkan sesin içinde
hapsoluyordu. Bedenini gökyüzüne doğru bırakırken Salvatore’a tutundu. İçindeki
sarsıntılar sürerken Salvatore’un yavaşça çekildiğini hissetti. Uylukları sıcak
sıvısı ile kaplanırken kontrolsüz bir şekilde titriyor boğazının gerisinden
erkeksi bir ses yükseliyordu.
Claudia alçak sesle fısıldadı. “Cennet sustu, çünkü
günah konuştu.”
Salvatore başını kaldırıp ona bakarken, “Amen peccato, (Günaha Âmin,)” dedi.
Claudia onun Latince biliyor olması karşısında şaşırmıştı.
✞✞✞
Claudia sergi için heyecanlıydı. Dün bütün akşamı
şapelde geçirdikten sonra geç saatte malikaneye dönmüşler, sıcak banyonun
ardından Claudia anında uykuya dalmıştı ve sabah kalktığında Salvatore’u
bulamamıştı. Yine de serzenişlerini dikkate alarak ona akşam için hazır
olmasını söyleyen bir not bırakmıştı. Eve geldiğinden beri onun özel hizmetçisi
olan Viola ciddi, sessiz ama yetenekli bir kadındı. Claudia öyle bir yerde ne
giyeceğinden emin olmadığı için onu Viola hazırlamıştı.
Üzerinde derin sırt dekolteli, gece mavisi bir ipek
elbise vardı. Kumaş ışığa göre renk değiştiriyor, kimi zaman siyahı andıran bir
koyulukla, kimi zaman okyanusun derinliğini çağrıştıran bir parıltıyla göz
kamaştırıyordu. Elbisenin beli ince bir gümüş zincirle toplanmıştı; zincirin
ucundaki küçük haç kolye, teninde neredeyse ironik bir şekilde parlıyordu.
Viola saçlarını gevşek bir topuz yapmış inatçı birkaç buklesinin yüzüne ve
ensesine düşmesini sağlamıştı.
Arkasında yarı karanlıkta Salvatore belirdi. Claudia
onu aynadan gördüğünde nefesini tuttu. Simsiyah bir takımın içindeydi. Boynunda
kravat yoktu ve yakalar iki yana gümüş iğneler ile tutturulmuştu. Viola hızla
kaybolurken onları yatak odasına yalnız bıraktı. Claudia ayağa kalkarak
arkasını döndü, kalçasını makyaj masasına yaslayıp onu inceledi.
Salvatore onu incelemeyi bitirdiğinde kısık sesle
konuştu. “Bu gece sanat eserlerinden daha fazla dikkat çekeceksin.”
Claudia gülümserken kirpiklerini kırpıştırdı. “O halde
dikkatini kaybetmemeye çalış.”
Yanından geçerken onun gülümsemesini bastırmaya
çalıştığını fark etti. Onun insani yanlarını görmek hoşuna gidiyordu. Yıkılmaz,
uzun duvarları kısa bir anlığına aralanıyor ve Claudia neredeyse ona ulaştığını
hissediyordu.
Şoför kapıdaki gece siyahı arabanın kapısını açarken
Salvatore ön koltuğa yerleşmesine yardımcı oldu. Direksiyon başına geçtiğinde
ona bakmadan edemedi.
“Bu gece mümkün olduğunca sıradan bir çift olacağız,”
diye açıkladı.
Claudia gülümseyerek arkasına yaslanırken,
arkalarından onları takip eden üç araba dolusu silahlı adamı görmezden geldi.
✞✞✞
Salvatore, Manhattan’a gittiklerini söyleyip sergi
hakkında birkaç bilgi verdikten sonra sanat üzerine kısa bir sohbet
gerçekleştirdiler sonrasında Claudia ara sıra camdan dışarıyı izlemiş olsa da
genelde gözleri kontrollü bir tavırla araba kullanan Salvatore’un üzerindeydi.
Gecenin içindeki Manhattan trafiğine karıştıklarında
neon tabelalar, sokak lambalarının sarı ışıkları ve taksilerin hızlı geçişleri
arabanın camına yansıyordu. Şehir adeta nefes alıyordu. Claudia, pencereden
dışarı bakarken güneşin son kızıllığı gökdelenlerin arasından çoktan kaybolmuş,
yerini kusursuz bir gece siyahına bırakmıştı.
Serginin düzenlendiği binanın önünde durdular.
Kalabalık, şık insanlar ve lüks arabalar caddeyi ele geçirmişti. Yeni olmasına
rağmen eskimiş bir görüntü kazandırılmış binaya baktı. Tuğla binanın dış
cephesini siyah demir merdivenler ve geniş pencereler ile süslenmiş, ışıklı
tabelalar ile aydınlatılmıştı. Yükselen müzik sesi sokağa kadar taşıyordu. Kapının
önünde iki vale, siyah takım elbiseleri ve beyaz eldivenleriyle arka arkaya
gelen lüks arabaları karşılıyordu. Cadillac’in
farları kalabalığın yüzünde bir anlık aydınlık yarattığında, birkaç kişi başını
çevirip arabaya baktı.
Şoför kapıyı açtığında Salvatore indi. Yakasındaki iğneler
sokak ışığında parladı. Tek kelimeyle ihtişamlı görünüyordu. Claudia’nın elini tutmak
için döndüğünde, kapının önünde bekleyen birkaç erkek hafifçe başıyla onu
selamladı.
“Bay Gambino, bu
gece sizi burada görmek büyük şeref…”
Başka biri, “İyi
akşamlar efendim,” derken sesi titredi.
Salvatore sadece baş selamıyla karşılık verdi gücünü
sessiz bir şekilde gösteriyordu. Claudia arabadan indiği anda insanların ona
bakışlarını hissetti. Yargılayan, meraklı, kıskanç ya da çapkın hepsinin ne
düşündüğü anlayabilirdi. Salvatore sahiplenici bir tavırla belini tuttu. Eli
güçlü bir şekilde orada duruyor insanlara kime ait olduğunu ilan ediyordu.
Birlikte geniş giriş kapısına yöneldiler. Binanın yüksek
tavanı kristal avizelerle süslü olsa da duvarlar tuğlaydı. İçerisi hem şık, hem
modern, hem çabasız şekilde lüks görünüyordu. Birçok insan ellerinde şampanya
kadehleriyle duvarları süsleyen tablolara bakıyorlardı. Salvatore içeri girdiği
anda pek çok bakış onlara dönmüş saygılı selamlara korku dolu bakışlar eşlik
etmişti. Diğer yandan herkes ona bakıyordu ve çoğu bakış hoş karşılanmayacak
kadar dikkatliydi. Galeri çalışanları hızla yanlarına gelip Salvatore
karşısında eğilirken Claudia bakışlarını ona bakan insanların üzerinde
gezdirdi.
Salvatore bunu fark ederek kulağına doğru eğildi. “Bu
şehirde herkes seni merak edecek.”
“Neden?” derken sesi bir soluğun içinde çıkmıştı.
“Benim gibi yaşlı bir şeytanın yanında dünya güzeli
bir melek gibi göründüğün için.”
Claudia neredeyse kahkaha atacaktı ama gülümsemesi
yüzünü aydınlattı. Rahatlamıştı. Bir kez daha keskin bir fısıltıyla konuşurken
ona daha fazla yaklaştı.
“Parmağında benim yüzüğüm, yanında ben varım, yavrum.
Kimse sana saygısızlık etmeye cüret edemez. Yaşamak istiyorlarsa…”
Claudia bu konuda ciddi olduğunu biliyordu. Bütün
bedeni ürperdi. “Bana hoş olmayan şekilde baktıkları için kimseyi
öldüremezsin,” derken sesi alaycıydı.
Salvatore elini tutarak parmaklarını parmaklarının
arasından geçirdi. “Denesinler ve görelim küçük kız.”
✞✞✞
Salvatore ona sergiyi gezdirirken büyülenmiş gibiydi.
Şimdi neden onu bu sergiye getirdiğini anlayabiliyordu. Tanınmış İtalyan ressam
Luciano Vesco’nun sergisiydi ve adamın teması iyi, kötüydü. Karanlık, günah,
arzular çok acımasızca işlenmişti.
Claudia, elbisesinin ipeksi kumaşı ayak bileklerinde
hafif hafif sürtünürken tabloların arasında yavaşça dolaştı. Her adımında
duvarlardan yükselen karanlık renkler ona doğru akıyor gibiydi: siyahın
gölgeleri, bordo fırça darbeleri, ten renginin solmuş kırıkları…
Bir tablonun önünde durdu gövdesi kırılmış bir kadın
figürü, kalbi yerine iç içe geçmiş siyah iplikler vardı. Claudia bakarken boğazında
bir düğüm hissetti. Başka bir tabloda gölgelerin içinde beliren bir erkek
silueti vardı. Yüzü görünmüyordu ama varlığı tehditkârdı. Claudia istemsizce
Salvatore’a baktı birkaç adım gerideydi, insanların selamlamalarını
soğukkanlılıkla karşılarken bile bakışları sürekli onun üzerindeydi.
Claudia, galeri ışıklarının altında parlayan boyalara
biraz daha yaklaşarak düşüncelere daldı. Vesco’nun dünyası ona kendi
karmakarışık ruhunu hatırlattı: tutku, suçluluk, arzu, korku… Hepsi aynı tuvale
işlenmiş gibiydi.
Parmaklarıyla çerçevenin kenarını hafifçe takip
ederken mırıldandı. “Sanki beni çizmiş…”
Salvatore yanına yaklaştı, sesi birini tehdit eder
gibi alçaktı. “Neyse ki seninle tanışmadı.”
Claudia başını kaldırdığında, Salvatore’un bakışları
hem gururlu, hem kıskanç, hem de tuhaf bir şekilde sahiplenen bir parıltıyla
karanlık tabloya yansıyordu.
“Kıskanç bir adam olduğunu tahmin etmezdim.”
Keskin bir şekilde, “Değildim,” dedi. “Konu sen olunca
kontrolü kaybediyorum.”
Sıcak elleri omuzlarını kavradığında üşümüş gibi
titredi. Nefesi boynunu gıdıklarken, “Claudia,” diye fısıldadı.
Claudia yutkundu. “Salva?”
“Seni gördüm bakışların benimkilerle çarpıştı. Bu
kimsenin sağ çıkamayacağı kazalardan biriydi.”
Eli çıplak sırtında gezinirken peşinde kor gibi bir iz
bıraktı. Dudakları hafifçe boynuna dokundu ve Claudia gözlerini kapatıp onun
varlığıyla sarmalandı.
“O kadar çekicisin ki…”
Claudia anlık bir nefes kaçırdı, kalbinin ritmi
hızlanmıştı. Serginin uğultusu arasında sanki dünyada sadece ikisi varmış gibi
bir yakınlık oluşmuştu.
İnce ama yüksek sesli bir kadının dudaklarından çıkan
kelimeler o anı bir kurşun gibi deldi. “David?”
Salvatore’un bedeni bir anda gerildi. Elini
Claudia’nın üzerinden çekti, hareket o kadar ani, o kadar soğuk ve mekanikti ki
Claudia’nın kolunda parmaklarının sıcaklığı bir anlık hayalet gibi kaldı. Claudia
yavaşça arkasını döndü. Ufak, tefek neredeyse kırılacak gibi görünen sarışın
bir kadın tam arkalarındaydı. Yüz hatları küçük ama belirgindi, keskin mavi
gözlerinde yargılayan bakışlar vardı, sarı saçlarındaki bukleler omzuna
dökülürken tek yumuşak görünen yanının saçları olduğunu düşündü. Gömleği, bedenini
saran pantolonu ve yüksek topuklu ayakkabıları üzerinde yükselen bedeniyle
modern, şık bir imajı vardı. Yüzünde neredeyse hiç makyaj yoktu Claudia yaşının
otuzların sonu ya da kırkların başı olduğunu söyleyebilirdi.
Neden Salvatore’a bakarak, ‘David,’ dediğini düşünürken kadının çenesi gururlu bir şekilde
havaya kalktı. “Yoksa Salvatore mu demeliyim?”
Salvatore sakince ama bir yılan tıslaması gibi çıkan
sesle, “Jane,” diye fısıldadı.








Birşey diyeceğim perzarvatif kuallanıyordun salva geri çekilme olayı çok riskli Rosa böyle hamile kaldı zamanında haberin olsun
YanıtlaSilOğlum djdkdkdkdkrjfkfk bu ne biçim uyarı altıma s7çıyordum
SilBu kadından hiç hoşlanmadım
YanıtlaSilÇok güzel bir yerde kaldı
YanıtlaSilBu kadın hiç iyi olmadı
YanıtlaSilYa bu kadını çok merak etmiyorum her şekilde bir şekilde terk etmiş olabilir salvatore u tek merakım bu kadın ilerleyen bölümlerde nelere sebep olucak çocukları nasıl öldü ve salvatore eskiden bu kadına aşıkmıydı
YanıtlaSilAy bu kadın eski eşi mi?
SilVe claudia nın salvatore daddy babacık demesini istiyorum bu kadının yanındayken jdjejdns
YanıtlaSilBomba
YanıtlaSilGeldimmmm yazarım geldim
YanıtlaSilMükemmel bir bölümdü ama bu kadın bana doktorun eski ailesini tanıyan biri gibi geliyor
YanıtlaSilBu kadın kim be hemen rengini belli etsin
YanıtlaSilBöyle güzel yerlerde bırakıyorsunuz ki meraktan öleceğim
YanıtlaSil