DOKTOR - ON İKİNCİ BÖLÜM

 

ON İKİNCİ BÖLÜM

Ve şimdi üçü kaldı; inanç, umut ve sevgi. Ama bunların en büyüğü sevgidir.

1 Corinthians 13:13

            Genç Sean Cornwallis’te güven vermeyen bir şey vardı. Belki de sadece genç olduğu içindi gerçi büyükbabasına da hiçbir sebep olmamasına rağmen tamamen güvendiği söylenemezdi. Büyükbabası bunca yıldır ailesinin Amerika’da ki ‘bağlantılarını’ sağlamıştı. Şimdi de genç Sean mafyanın avukatı olmak için çalışıyordu. Çalışma odasında otururken Sean tam karşısındaki koltuktaydı. Çantasından çıkardığı evrakları önüne bıraktı. İtiraf etmeliydi ki bu çocukta yakışıklı bir yüzden fazlası vardı yoksa şu an burada oturuyor olması imkânsızdı.

Salvatore ifadesiz bir yüzle evrakları incelerken ona açıklama yapmadan önce öksürdü. “Nikâhtan sonra bütün mal varlığını kocası Carlo Gambino’ya bıraktığına dair belgeler hemen orada.”

Elindeki evlilik belgelerinin hemen altında duran belgeler miras devriyle ilgiliydi. Salvatore bir şekilde okumasına izin vermeden hepsini imzalatmalıydı. Bunun çok zor olmayacağını düşünüyordu.

“İyi iş çıkarmışsın, bunları imzalatıp sana teslim ederim.”

“İsterseniz avukatınız olarak bunu sizin için Bayan Angeli’ye imzalatabilirim.”

“Hayır,” derken sesi istediğinden sert çıkmıştı. Claudia farkında bile olmadığı bir güzelliğe sahipti. Yanına yaklaşan bütün genç erkekleri savuşturmak bile başlı başına bir meseleydi. “Bunları okumasını istemiyorum. Güvendiği biri tarafından imzalatılması gerekiyor.”

“Mirastan haberi yok mu?”

“Ve öyle kalacak.” Tehditkâr bakışı sonunda ona geri adım attırmıştı. Sean odasından gittikten sonra evrakları kilitli çekmecesine kaldırdı. Uygun bir zamanda Claudia’nın imzalamasını sağlayacaktı. Nikâhın hemen ardından da Carlo bütün mirası tekrar kendisine devredecekti. Olması gerektiği gibi…

            Masadan kalkıp pencere kenarına ilerlediğinde gözü hemen Claudia’ya takıldı. Çardakta yalnız başına oturuyordu. Başını eğmiş kucağındaki kitabı okurken gördüğü en masum şey olduğunu söyleyebilirdi, eğer tam olarak olduğu kişi olmasaydı…

            Bir kez daha yapmadığı bir şey yaparak malikânede kalmaya karar verdi. Uyumadığı için gün çok erken başlardı. Bütün hayatının bir düzeni vardı. Planlarına her zaman uyardı. Malikânede ise gerektiği kadar vakit geçirirdi. Evi güvenliydi, çalışanlarına hayatını emanet ederdi, işlerini yapabilecek güçlü adamları vardı. Hayatının kalanında ailesini bu duvarların ardında, lüksün içinde yönetebilirdi. Tıpkı diğer capolar gibi… Dışarıda olmaktan, işlerin, adamların ve ailenin başında durmaktan yana bir çekincesi yoktu. Çünkü hayatı en son endişe ettiği şeydi. Ölmekten korkmuyordu. Zaten en kötüsünü yaşamıştı. Bu dünyada ise sadece zaman dolduruyor ve ailesinden kalanları korumaya çalışıyordu.

            Akşam yemeği saatine kadar hesaplarla ilgilenip, telefon görüşmeleri yapmıştı. Afrika’dan kaçak gelecek pırlantalar için bir ekip kurması gerekiyordu. Ayrıca Fransa’dan bekledikleri uyuşturucu sevkiyatları içinde dikkatli olmaları gerekiyordu. Hükümet tedbirleri arttırmıştı bu yüzden polis işi sıkı tutuyordu. Neyse ki paranın çözebileceği pek çok şeyden biriydi. Fakat nakit ihtiyaçları gittikçe artıyordu daha fazla paraya ihtiyaçları vardı. Salvatore aileyi çok kötü bir durumda teslim almıştı. Neredeyse bütün kasa boşaltılmış, mülkler satılmış, borca batmışlardı. Yıllar içinde pek çok şeyi kurtarsa da hala refaha kavuşmuş değillerdi. Claudia’nın parası – yani ailesinin parası – büyümeleri için güçlü bir sermaye olacaktı. Claudia’nın yirmi bir yaşına girmesine on bir ay kalmıştı, nikâh bir an önce gerçekleşmeli ve Claudia o sözleşmeyi imzalamalıydı.

Edoardo kapıyı çalıp içeri girdiğinde telaşlıydı. Salvatore bir sorun olduğunu anlayarak ayağa kalktı. “Claudia, efendim. Birkaç saat önce ormana yürüyüşe gitti ama hala dönmedi.”

Hava kararmıştı. Salvatore ceketini sandalyenin arkasından alıp giyerken, “Köpekleri hazırlayın,” dedi. Claudia’nın araziden ayrılamayacağını biliyordu. Arazi her yere doğru çok büyüktü ama yine de ormanda yeteri kadar ilerlerse kolayca uzaklaşabilirdi.

✞✞✞

            Birkaç dakika içinde adamları ve arazi köpekleri malikânenin önünde toplanmıştı. Salvatore adamlarının bir kısmını müştemilatların bulunduğu bölgeye, diğer kısmını da ormanlık arazinin içine yönlendirirken yanına aldığı Alman kurduyla birlikte kendisi de nehrin olduğu tarafa doğru yöneldi. Yirmi dakikalık tempolu bir yürüyüşün ardından nehrin sesine yaklaştı. Hava karanlıktı, orman daha karanlıktı eğer bir ışık bulamadıysa Salvatore onun nehre yöneleceğini tahmin ediyordu. Tam tahmin ettiği gibi nehre yaklaştığında köpek hızlanmaya başlamıştı. Güçlü bir havlamanın ardından Salvatore’u nehir kenarındaki taş köprüye yönlendirdi ve işte köprünün tam üzerinde Claudia duruyordu. Kenara oturmuş, kollarını göğsünde bağlamış altında akan suyu seyrediyordu. Köpeğin sesini duyduğunda başını kaldırıp onlara baktı.

“Ölmeye mi çalışıyorsun? Yoksa sabrımın sınırlarını mı test ediyorsun, Claudia?” derken sesindeki öfkeyi bastırmayı başarmıştı.

Dikkatli bir şekilde köprünün kenarından aşağıya inerken gözleri köpeğin üzerindeydi. Köpek bir komut bekler gibi Salvatore’un hemen yanındaydı.

“Max’e benziyor,” derken sesinde özlem vardı. “Ama daha büyük.”

Salvatore ona bakarken, “Max bir yavruydu,” dedi. “Bu yetişkin bir erkek.”

Sesindeki acıyı gizleme gereği duymadan, “Öldü değil mi?” diye sordu.

Salvatore lafı dolandırmadan, “Evet,” dedi. “Üç sene kadar önce…”

Pes eden bir çocuk gibi kollarını iki yana sarkıttı. “Her şeyi kaçırdım, her şey için çok geç kaldım ve çok fazla şey kaybettim!” diyerek isyan etti. Bu çok fazla açık ettiği bir yanı değildi. Öfkeli, inatçı, huysuzdu ama üzüntüsünü bir şekilde saklamayı başarmıştı. Bu kadar genç biri için duyguları gizleyebilmek takdir edilmesi gereken bir başarıydı.

Neredeyse ağlayacak gibi görünüyordu ve Salvatore bunu yapmasını istemiyordu. Eğer malikânede gözyaşlarına boğulursa onu yalnız bırakmak kolaydı ama burada bir ormanın ortasında ona arkasını dönecek değildi.

“İsmi Capo (Patron),” dedi.

Dudağı gülümser gibi seğirdi. “Capo mu?”

Başını sallarken ona doğru birkaç adım yaklaştı. Üzerinde sabah giydiği yeşil renk elbisesi vardı taktığı aynı renk kurdele hala saç örgüsünün ucundaydı.

“Bakıcısı ona bu ismi seçti, doğuştan bir lider tıpkı annesi gibi…” Ona açıklama borçlu olmadığını düşünüyordu, ona daha fazla iyilik borçlu olmadığını, ona nazik olmak zorunda bile değildi ama arkasını dönemiyordu. “Max yıllarca araziyi koruyan sürüye liderlik yaptı. Üç sene önce araziye düzenlenen bir baskında kahramanca öldü. Capo onun yavrusu.”

Gözleri görmeye alışık olduğu şekilde parladı. “Onu basit bir pire torbası olarak gören herkese ağzının payını vermiş olmasına sevindim.”

Salvatore başını salladı. “O köpekte her zaman bir itaat sorunu vardı ama yine de inanılmaz cesurdu.”

“Ona bir şeyler öğrettiğimi varsayıyorum.”

Derin bir nefes aldı. Köpek hala tetikteydi ağaçların arasından gelen sese dikkat kesilirken birkaç saniye sonra adamları onları buldu. Salvatore onlara dönmeden elini havaya kaldırıp bağırarak konuştu, “Onu buldum, diğerlerine haber verin!”

Claudia elini ağzına götürerek, “Herkes beni mi arıyordu?” diye fısıldadı.

“Kayıptın ve hava kararmıştı. Hava kararınca malikânede olmalısın, Clauida anlıyor musun?”

“Manastırdan bir farkı yok,” derken omuzlarını silkti. “Orada kurallara uymayınca ceza alırdım.”

“Çok fazla ceza aldığına eminim.”

“Çok fazla,” diyerek itiraf etti.

Salvatore ona doğru iki adım daha attığında karşısında dikilip yüzüne yakından bakacak kadar yaklaşmıştı. “Neden geri dönmedin?”

“Çünkü kayboldum. Hava birden karardı amacım sadece etrafı keşfetmekti.” Kaybolduğunu itiraf etmenin onun kadar dik başlı bir kız için zor olduğunu tahmin edebiliyordu. “Ayrıca size kızgındım ve belki yeterince uzaklaşırsam…” Gerisini getirmedi. Ona bir ders mi vermek istemişti?

✞✞✞

Sakince, “Bana neden kızgındın?” diye sordu.

“Burada kapana kısılmış olduğum için öfkeliyim, benim adıma kararlar aldığınız için öfkeliyim ama en çok beni görmezden geldiğiniz için öfkeliyim!” Derin bir nefes aldı. “Dün geceden sonra.”

Salvatore devam edemeden onu susturdu. “Dün geceden bahsetme.”

“Neden bu sizi utandırıyor mu?” diyerek ona meydan okudu.

“Hayır,” derken sesi sertti. “Bana kızgın olmaya devam et, bu seni güvende tutar. Şimdi gidelim.”

Claudia yürümedi ya da hareket etmedi. “Güvende olmakla ilgilenmiyorum. Çok uzun zamandır sakin ve güvendeydim.”

“Gidelim!” Bu sefer emir vermişti ve Claudia itiraz etmedi onunla birlikte yürürken köpek birkaç adım önlerinde hareketlendi.

Ormanın karanlığına doğru ilerledikleri sırada Salvatore el fenerini yakıp yolu aydınlattı. “Bir daha akşam saati orman yürüyüşü yasak.”

“Emir vermeyi seviyorsunuz,” derken sesi sinir bozucu derecede yumuşaktı. Neden hala nazik olmaya çalışıyordu?

“İtaat sorunların var.”

“Hafifçe başını salladı. Sadece kadın olduğum için mi itaat etmem gerekiyor?”

“Öyle bir şey söylemedim.”

“Ama herkes öyle umuyor. Sadece kadın olduğumuz için itaat etmemizi bekliyorsunuz. Babamıza, abimize, kocamıza…”

Köpek ileride bir hayvan görmüş gibi koşup uzaklaşırken Claudia adımlarını bilerek yavaşlatmıştı. “Bunda yanlış olan ne? Kilise de bunu söylemiyor mu?”

Basitçe omzunu silkti. “Belki de din adamları kutsal kitapları yanlış yorumluyorlardır? Sonuçta onlar da erkek.”

Bu Salvatore’a kahkaha attırdı. Uzun senelerdir bu kadar sık kahkaha atmadığını ve kimseyle böyle sıradan sohbetler etmediğini itiraf etmekten kaçınıyordu. “Gördün mü, bir şeytanla yürürsen yoldan çıkarsın.”

“Yoldan çıkmıyorum,” diye itiraz etti. “Sadece yolumu bulmaya çalışıyorum.” Bu nedense ona hüzünlü gelmişti. Çok gençti, kendi hayatı olmamıştı çünkü olmasına izin vermemişti ve vermeyecekti. Ailesi yaptığı seçimlerin sonucu olarak Claudia’nın hayatını da mahvetmişlerdi. “Bu beni günahkâr mı yapar?” derken sesinde masum bir endişe vardı.

“Dünyada iki tür insan var Claudia iyiler ve kötüler.”

“Siz hangisi oluyorsunuz?” Alaycı bir tavırla güldü. “Durun tahmin edeyim, kötüsünüz değil mi?”

“Yanıldın, küçük kız.”

“Öyle mi?”

“Ben kimin iyi kimin kötü olduğuna karar veriyorum.”

“Kendi dininizin tanrısı siz misiniz?” Sesinde hem korku hem merak vardı.

“İnsanların iyi ve kötü ayrımını yapmak için tanrıya veya dine değil, vicdana ihtiyacı var.”

“Bu durumda kendinizi vicdan olarak mı görüyorsunuz.”

“Ben bu dünyadaki kötülere hükmediyorum.”

Çınlayan bir kahkaha attı. “Söylediğiniz hiçbir şey sizden korkmamı sağlayamayacak.”

Salvatore tek kaşını kaldırdı. “Korkutmaya çalışmıyordum.” Durdu ve ona doğru döndü. “Bunu yapıyor olsaydım, küçük kız. Çoktan yatağın altına saklanmış olurdun.”

Yüzüne doğru kıkırdarken gözlerinden şeytani bir ateş geçti. “Sizinleyken genelde yatağın üstünde olduğumu hayal ediyorum. Birlikte…”

Salvatore neredeyse öksürecekti. Duygularını kontrol etme yeteneği sayesinde bunu yapmadı ama bedeni ani bir kan akışıyla sarsıldı. Claudia’nın karşısında bu çok sık olmaya başlamıştı. Dün gece yatmadan önce iki defa sikini sıvazlamak zorunda kalmıştı. Tabi ki onu düşünerek! Körpe memelerini, yumuşak dudaklarını, çiçeksi kokusunu, kayganlaşmış daracık kadınlığını… Derin bir soluk alıp yürümeye devam ederken ona cevap vermekten kaçınsa da onu yatağında hayal etmekten kaçamamıştı. Beyaz bedeni, yükselen koyu renk meme uçları, ince uzun bacakları ve yatağının her yanına dağılmış gür dalgalı saçlarıyla kendini ona sunduğunu hayal etti. Canavara sunulan bakire bir kurban gibi. Onu o şekilde isterdi. Sertleşen penisi yürümesini zorlaştırsa da karanlıkta olmaları işine geldi.

            Bir süre sessizlik içinde yürüdüler. Malikâneye vardıklarında Salvatore nedense rahatlamıştı. Onunla ormanda ya da başka bir yerde baş başa olmaktansa ateş hattında olmayı tercih eder hale gelmişti. Yan yana fazla yakın yürüdükleri merdivenlerin hemen başında bekleyen ve gizli bir memnuniyetle sırıtan Edoardo’nun gözünden kaçmamıştı. Arabasına yaslanmış şüpheli bakışlarla onları izleyen koruması Lorenzo’nun gözünden de…

✞✞✞

Claudia malikâneden içeri girerken Salvatore, Lorenzo’nun yanında duraksadı.  “Sorun var.”

“Seni sorunu çözmen için oraya göndermiştim.”

Hafifçe başını eğdi. “Kolombiyalılar… New York’tan sonra burada da sorun çıkarıyorlar. Senin şu hammadde değişikliğin işlerine gelmedi.”

“Aynı tozu Morello’lara daha ucuz verip ailemizi yıllarca kazıkladılar. Babam bunu hoş görmüş olabilir ben görmeyeceğimi ailenin başına ilk geçtiğimde ifade ettim. Kaliteli toz, kaliteli ticaret ve kaliteli müşteriler…”

Lorenzo onu onayladı. “Kolombiyalılar artık kendi pazarlarını oluşturmak istiyorlar. Tabi işleri bizim kadar profesyonel yürütemedikleri için hükümet enselerinde.” Rahatsız bir nefes verirken, “Satış yaptığımız üç gece kulübünde de silahlı çatışma çıkarmışlar.”

“Kaç kaybımız var?”

“Bize çalışan dört kişi öldü.”

“Morello’nun onları kışkırttığına eminim. Yakında bütün sorunları çözeceğim. Önce bölgemizi temizleyeceğiz. Bunu yarın konuşalım.”

“Yorgun musunuz?” diye sorarken kaşları havaya kalktı.

“Ben yorulmam.”

“Bunu biliyorum, fakat sanki artık malikânede daha çok zaman geçiriyorsunuz.”

“Gerektiği kadar,” derken kendi bile buna inanmıyordu.

“Dikkatli olmanızı tavsiye etmek zorundayım. Aile içinde bir karışıklık bizi zayıflatır.”

“Sorun yok, Lorenzo. Git dinlen yarın uzun bir gün olacak.”

            Salvatore bütün malikânenin sessizliğe ve karanlığa karışmasını beklemişti. Her gece aynı şekilde sürüyordu. Yıllardır asla üzerinde yatıp uyumadığı bir yatağı vardı, yastığı muhtemelen çok yumuşaktı, yatağı da rahat olmalıydı. Çalışma odasının karanlığını aydınlatan tek bir masa lambası vardı. Çoğu içilmiş viski şişesi önündeydi, kül tablası neredeyse doluydu, birkaç saat önce denediği tozun kalıntıları hala masadaydı.

Kapısının çalınmasını beklemiyordu. “Gel,” derken arkasına yaslandı.

            Claudia bir peri gibi içeri süzüldü. Yine o kahrolası beyaz geceliği giyiyordu, dağınık saçları beline uzanırken omuzlarına dokunuyordu, odanın loş ışığında geceliğinin içindeki her ayrıntıyı görebiliyordu hayal etmesine gerek yoktu. Yuvarlak memeleri, heyecandan dikilmiş koyu renk başları, incelen beli ve genişleyen dolgun kalçaları, uzun bacakları, eğer hayal görmüyorsa külot giymiyordu oradaki koyu karaltı ona bunu söylüyordu. Çok doğaldı, el değmemiş. Daha önce böyle şeylere ilgi duyan bir adam olmamıştı. Her zaman kadınlardan hoşlanırdı, ne yaptığını bilen kadınlardan… Fakat bir süredir fantezileri yön değiştirmişti belki de yaşlandığı için yeni heyecanlar duymaya başlamıştı. Bildiği ve emin olduğu tek şey Claudia’dan uzak durması gerektiğiydi.

“Neden buradasın?”

Ona doğru birkaç adım attı. Odanın ortasında, el yapımı İran halısının tam üzerinde durdu. “Kapının altından ışık sızıyordu.”

“Ve?”

“Uyanık olduğunuzu fark ettim.”

“Ve rahatsız edilmek istediğimi mi düşündün?”

Kollarını göğsünün altında bağlayarak ona baktı. “Neden?” diye fısıldadı. “Neden, bana karşı bu kadar tutarsız davranıyorsunuz? Bir an beni kollarınıza alıyor, nefessiz bırakarak öpüyorsunuz ve sonra…” eliyle onu işaret etti. “Böyle buz gibi davranıyorsunuz.”

İçki bardağını ona doğu kaldırıp sallayarak, “Şu an konuşmak için uygun ve güvenli bir zaman değil,” dedi. Genelde sızıp kalana kadar kendini uyuşturduğu anlarda insanlarla iletişim kurmazdı.

“Bana zarar mı verirsiniz?” Onu cevapsız bırakırken bardağından bir yudum aldı.

            Birkaç adım daha atıp masanın diğer ucunda durdu. Şimdi o güzel suratına yakından bakmak zorundaydı. Dolgun dudaklarında dilini gezdirirken bunu bilerek yaptığından o kadar emindi ki… Bir bakire olabilirdi ama onu nasıl baştan çıkaracağını biliyor gibi görünüyordu ya da onun her hareketiyle baştan çıkmaya hazırdı. Bu kız onun kişisel laneti miydi?

“Sana zarar vermek isterdim, bu… Çok kolay olurdu.”

Sertçe yutkunduğunu gördü ama bunun korkudan olmadığını biliyordu. Ne yaparsa yapsın ondan korkmayacakmış gibi görünüyordu belki de bu daha hiçbir şey görmediği içindi.

Bardağında kalan viskiyi tek seferde içerken, “Çok güzelsin,” diye tısladı. Bu söylemeyi planladığı bir şey değildi ama Claudia yanlış zamanda yanlış yerdeydi.

“Sizin karanlığınızdaki güzelliği görüyorum, keşke sizde benim güzelliğimdeki karanlığı görseniz.”

Son dayanağı da bir sisin ardında yok olup giderken eliyle onu çağırdı. “Buraya gel, küçük kız.”

Claudia yanına yaklaştığında belini kavrayıp onu masasının üzerine tam karşısına bir yemek gibi oturtması birkaç şeyin devrilmesine neden olmuştu ama hiçbiri umurunda değildi. İstediği tek bir şey vardı ve onu hemen alacaktı.









Yorumlar

  1. Ama burda bitirilmezzzz yazar ne yaptın sen

    YanıtlaSil
  2. Ama burada bitemez. Yazarım, 1 hafta şimdi nasıl geçecek?

    YanıtlaSil
  3. En olmadık yerde bitemezsin ya 😭😭😭 Aşkın abla el insaf kurban olayım 😂😂😂

    YanıtlaSil
  4. Bir hafta nasıl gececek yazarım. O kadar bekliyorum ve çok akıcı bir anlatım su gibi akıp geçiyor... Claudia...

    YanıtlaSil
  5. Ellerine emeğine kalemine sağlık... Yine bizi arşa çıkartıp sonunda yere vurdun:"))))

    YanıtlaSil
  6. Eee burda mı biter be vicdansiz

    YanıtlaSil
  7. Anaaaaaaa burda bitirilirmi ama yazarım ne yaptın şimdi 😱

    YanıtlaSil
  8. yaaaa burda bitiriilmezzzzzz

    YanıtlaSil
  9. Bitti mi yani olamaz ama... Çok akıcı, harika bir bölüm. Emeğinize yüreğinize kaleminize sağlık. Hele bittiği yeri de düşünürsek, sabırsızlıkla gelecek bölümü bekliyorum.

    YanıtlaSil
  10. Ben artık hangisinin tehlikeli sularda gezdiğini anlayamıyorum

    YanıtlaSil
  11. bu işin sonunu aşırı derecede merak ediyorum ne olacak acaba birlikte mi olacaklar yoksa öylesine bir şey mi

    YanıtlaSil
  12. Bana göre eğer Claudia Carlosla evlenemezsem bence Carlos Claudia ya gerçekleri söyleyecek

    YanıtlaSil
  13. Onun dışında bölüm çok güzeldi yine sabırsızlıkla bekledik ama sanırım bu süreç sizi biraz sıkıştırdığı için isterseniz bir hafta yapın yazarım yani iki haftaya da bilemiyorum

    YanıtlaSil
  14. Eduardo sevinci gözümden kaçmadı ya ne demek ki bu çiftin arkasında olacak

    YanıtlaSil
  15. ya bilmiyorum ben aşkta normalde bilmiyorum ilerdeki hayatımda olsa olacak ama yaş farkını hep çok takılan birisiyimdir umarım bu kitap bana farklı bir deneyim ya da farklı bir bakış açısı kazandırır

    YanıtlaSil
  16. Bunun haricinde kitabı okuyarak sevdiğimi söyleyebilirim karakterleri seviyorum işlevlerini seviyorum özellikle Nikolo bana göre yalnız ilgisiz kalmış bir çocuk

    YanıtlaSil
  17. ve belki de bu yüzden ailenin en belasıdır ama isteyince ailenin belki de en sakin ya da en iyi kalplisidir bakalım gelecek bölümler bize gösterecek

    YanıtlaSil
  18. Bölüme bağlanmış gibi hissediyorum okuyamadan edemiyorum

    YanıtlaSil
  19. Sanırım Claudia bana da kafayı yedirtti

    YanıtlaSil
  20. Claudianın masumluğunu ve samimiyeti seviyorum ama umarım sal ile evlendiğinde gözü biraz açık olur

    YanıtlaSil
  21. Çünkü onun dünyasında zayıflara yer yok ki kaldıkı zaten sal onun düşmesine izin vermez de neyse

    YanıtlaSil
  22. Gelecekte nikolo ile Claudia nın arasının nasıl olacağını merak ediyorum ya bence nikolo evliliklerinin arkasında olacak

    YanıtlaSil
  23. Hayır ama ya burada bitmemeliydi😭😭😭

    YanıtlaSil
  24. Tam ateşli sahneye gelmişken böyle olmaz ki yazarcım yine süpersin🩷

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

DOKTOR - ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

DOKTOR - ON BİRİNCİ BÖLÜM

DOKTOR - ON ALTINCI BÖLÜM